Haber Deprem korkusu, kaygı ve hazırlık: Gerçek tehdit karşısında sağlıklı bir yaşam mümkün mü?

Deprem korkusu, kaygı ve hazırlık

Deprem gerçeğimiz... Maalesef ülkemiz deprem açısından belki de dünyanın en riskli ülkelerinden birisi. Deprem gibi böylesine büyük ve ciddi bir tehdit karşısında korku duymak son derece doğal. Depremin yarattığı korku, açık bir tehlikeye verilen doğal bir tepki. Deprem, insanın en güvendiği yer olan ayağını bastığı zemini sarsan ve onu her yerde bulabilen bir tehdit olarak, aniden ve herhangi bir anda ortaya çıktığı için belki de doğal afetler içinde en korkutucularından birisi. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, deprem korkusunu yazdı.

jwwZV4-uU0GWCZTBz27V3w.jpg

Korku insan bedeninin ve beyninin dış tehlikeye karşı ürettiği doğal bir ilaçtır. Her ilaç gibi doğru yerde doğru zamanda yararlıdır; ama aynı zamanda yan etkileri de vardır. Gerçek bir tehlike karşısında ortaya çıkar ve bizi ya “kaçmaya” ya da durumu yönetmeye, yani “savaşmaya” hazırlar. Ancak bazen bu duyguların benzeri, ortada somut bir tehlike yokken de yaşanabilir. İşte o zaman buna “kaygı” adını veriyoruz.
PW98zKEKaUOIpFfIjqQuIw.jpg

Kaygı, olabilecek kötü senaryoları zihnimizde canlandırdığımızda ortaya çıkar. Gece yarısı gelen bir telefon, beklenmedik bir gürültü, yaklaşan bir sınav ya da İstanbul’da sık sık konuşulan “büyük deprem” ihtimalinin bize yaşattığı sıkıntı, kaygının örnekleridir… Beynimiz, bütün bu kötü olasılıkları gerçek gibi algılar. O zaman da bazen korkunun çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi, titreme gibi bedensel belirtilerini yaşayabiliriz. Bu belirtiler panik düzeyine ulaştığında ise, kişinin sağlığıyla ilgili ciddi bir sorun yaşadığı endişesi doğabilir. Kaygı böylece kendi kendini besleyen bir kısır döngüye dönüşür. Bir düşünce bedeni etkiler, bedenin verdiği tepki de yeniden düşünceyi güçlendirir.
X5iC9xOHgUWr0d29i5yDaQ.jpg

Oysa kaygı da tıpkı korku gibi temelde bizi korumak için vardır. Ancak sadece kaygı duymak yeterli değildir. Sağlıklı olan; aynı zamanda gerçek tehditlere dönük olarak harekete geçebilmektir. Özellikle deprem gibi kaçınılmaz tehlikelerin olduğu durumlarda, kaygı, hazırlanmaya yol açıyorsa anlamlıdır. Korkuyu yok etmeye çalışmak yerine onu bilgi ve eyleme dönüştürmek ruhsal sağlığımız için çok daha koruyucudur.
JeefeDqcbUi3DCTBP9yvdQ.jpg

İstanbul gibi bilim insanlarının deprem riskinin yüksek olduğunu bildirdikleri bir şehirde yaşamak, birçok kişi için sürekli bir tedirginlik kaynağı olabilir. Gündelik hayatın temposuna bir de “büyük deprem” olasılığı eklendiğinde, bu tedirginlik zaman zaman içinden çıkılması zor bir hal alabilir. Kişinin sadece tehdidin gerçekleşme olasılığının büyüklüğüne ve vereceği zarara odaklanması buna yol açar. Yapılması gereken; öncelikle bu tehlikenin gerçekliğini kabul edip enerjimizi, önlem almaya ve hazırlanmaya yönlendirmemizdir.
wQ32uCiuPUuxqVNo7NqX-Q.jpg

Örneğin: Depremle ilgili bu konuda otorite olan kurumların önerilerini uygulamak Evimizin zemin ve yapı güvenliğini kontrol ettirmek, Acil durum çantası hazırlamak, Deprem olduğunda işyerinde ve evde yapılması gerekenleri planlamak ve prova etmekAile bireyleriyle tahliye planı yapmak, İlk yardım eğitimi almak Evimize veya işyerimize yakın acil toplanma yerlerini ve oraya nasıl gidileceğini bilmek Ve en önemlisi depreme karşı önlemlerle ilgili toplumsal bir dayanışma ve iş birliği geliştirmekBu gibi adımlar kaygıyı azaltır ve kendimizi daha güvende hissetmemizi sağlar. Unutmayalım: Kaygı, bedenin alarm sistemidir. Bu sistem, ilkel doğada hayatta kalmamıza yardım etmiştir. Bugünse aynı sistemi, zihinsel tehditler ya da belirsizlikler karşısında da kullanıyoruz. Ancak kaygının asıl amacı zarar vermek değil, korunmamızı sağlamak için bizi harekete geçmeye teşvik etmektir. Onu bastırmak değil, anlamlandırmak ve sağlıklı tepkilerle yönetmek gerekir. Özetle; Korkmak ve kaygı duymak; insani, hatta gereklidir. Ama asıl olan, bu duyguları yerinde ve dengeli kullanarak, edilgen kalmak yerine bilinçli ve hazırlıklı bireyler haline gelebilmektir.
 
Üst Alt